Akşam kahvesini içerken sessizleşti Burcu, kocaman yemyeşil gözlerine sığmayacak büyük soru ile bakışlarını elindeki fincandan arkadaşının yüzüne doğru süzüldü “İnsan nasıl oluyor da olduğu kişiye dönüşüyor? Yaradılışı mı, yaşadıkları mı, yoksa yaşattıkları mı getiriyor olduğu yere?
Hayat için hafif, akşam kahvesi için ağır bir konu. Kanımca insan, inandıkları, zannettikleri seçtiklerinin ve yaşattıklarının, kendi mayası ile karılmasını topluyor ve süzmeye başlıyor. Zaman geriye olduğu kişiyi bırakıyor.
İnsan inandığı ve düşündüğünü aklından sözüne, sözünden eline ve sonra da hayatına taşıyor. “Hiç aklıma gelmezdi” denilen şeyler de, bilinç düzeyinde olmayan inandıklarımız, korkular, içten içe kendimizi o dünyada koyduğumuz yer diyelim. Şimdi bilinç ve düzeyi ile ilgili yorum yapmak istemem zira bu konunun uzmanı sevgili Uzman psikolog Ceren Kırkım var bir gün ona sorarım. Ama şundan eminim beynimizin farkında olduğumuz ve olmadığımız depoları ile yürüyoruz varacağımız yere.
Gidilen yerin en renkli manzarası ise zannetmek. Türk Dil Kurumu -Zan sözünü “Elde somut veriler olmamasına karşın, birisi ya da bir olay hakkında hükme varmak ya da sonuca ulaşmak” demek şeklinde açıklamış. Zan etmek, sonunda zannetmeye dönüşünce, tanımın elde olmayan somut verileri, zihnimiz tarafından öyle güzel doldurulmuş ki, vardığımız yer gerçekliğe yakınsa doğru doldurmuştur, lakin vardığımız hüküm ile gerçek arasında içine düştüğümüz kadar büyük bir fark varsa, işte o zaman, zannedenlerin kayıp dünyasına hoşgeldiniz. Öyle büyük bir kuyu ve öyle büyük bir uçurumdur zannetmek, yüksekliğini ancak kendi zannettiği kayalardan denize düşenler bilir. Şimdi okumaya on saniye ara ver ve düşün senin en büyük zannetme kuyun hangisiydi?
Olduğumuz kişiye giden yolda en çok elimizde gibi görünen, ama seçeneklerden daha fazlası olmadığı için, evrilen hayatımıza yürümeye devam edelim. Okul seçimleri, meslek, arkadaş, yaşadığın şehir eş… Kendimizin seçtiğini sandığımız ancak dünyaya geldiğimiz koşullar büyütüldüğümüz kültür ve bize sunulan öğretilerin sınırlarındaki, bizim sandığımız seçimlerimiz...
Yaradılıştan gelen özellikler insanın yetisi ve mayası oluyor. Yaşadıklarını yorumlama, ondan aldıkları nereye koyacağı ve aldıklarıyla ortaya çıkan şey mayanın ne olduğu ile ilgili biraz. Aynı hayatı yaşayan insanların yaşadığı bir evden dünyanın iki farkı insanı yetişirken, kaynayan su patatesi yumuşatırken, yumurtayı sertleştiriyor klişesi var ya. Çok gerçek. Ama nasıl bir patates ve nasıl bir yumurta olduğunu seçebilmek elimizde.
Buraya kadar okuduysan seni tebrik ediyorum. Çünkü bundan sonrası söylemek istediklerimin kalbini oluşturuyor. Sana giden yolda, geçtiğin yolu, koşulları ve hatta aksini görmeden kendi zannını bile değiştiremezken, ipleri sonuna kadar senin elinde olan bir tek şey var.
Nereden bakabileceğini seçmek.
Her durumu çok daha iyi bir yerden görebilecek bir açı mutlaka var. Bakmak için durduğun yer, kim olduğunu gösteriyor.
Sen gittiğin yol değil sonunda vardığın ve yüzünü döndüğün yersin.
Durduğun yer de, nerelerden geldiğin…
Kahve nasıl olmuş? Çok iyi geldi, hadi gel içeri girip hazırlanalım…